logo
SON DAKİKA:
İki Pandemi

İki Pandemi

1. COVID-19 PANDEMİSİ

“Çook uzaklarda Çin’in bilmem ne bölgesinde yeni bir tip virüs insanları zatürreden kırıp geçiriyormuş!” diye duyuldu önce haber. Sonra, o uzaklardaki insanların trajik görüntüleri geldi ve trajikomik bir anlatımla sunuldu medyada ve sosyal medyada. Davulun sesi uzaktan geliyordu çünkü. Derken, pek romantik gezilerimizin hayal ülkeleri İtalya, Fransa, İspanya birer birer alev aldı ve yanıp tutuşmaya başladı bu gizemli hastalıkla.

Aman ha! demeden ilk vakalar bildirilmeye başladı bizde de.

Alevler ve virüsler

Orman yangını gibidir salgınlar, daha “ne oluyor!” demeden etrafı sarıverir.

Ormancılar bilir yangını, sağlıkçılar da salgını. Lakin yangında ormancılar can verir ya en çok, söndürmeye çalışırken daldıkları alevler arasında, bu kez de sağlıkçılar kalıverdiler kurtarmaya çalıştıkları insanların saçtıkları virüsler arasında.

Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu gibi bir çınar devriliverdi daha ne olduğunu anlayamadan ve ne çınarlar ne fidanlar devrildi ardı ardına.

Hıfzısıhha kültürü

Tam boğazından yakaladı güzel ülkemizi, bu “uzakların virüsü”.  İstanbul, salgının ana hedefi olmuştu. Teslim alması kolay değildi ama, ömrü salgınlarla, saldırganlarla mücadele ile geçmiş, 100 yıl önce Hıfzısıhha Enstitüsü kurmuş bir toplumu.

Güçlü sağlık alt yapısı, fedakar sağlık çalışanları ve bilge insanlarıyla bir başarı öyküsü daha yazıldı hıfzısıhha tarihimize.

 “Ne de olsa kışın sonu bahardır” sözü bir kez daha doğrulattı kendini ve üç aylık kabus Haziran güneşiyle yavaş yavaş sıyrılmaya başladı üzerimizden.

Şimdi bir başka söz çınlamalı kulaklarımızda, “denizi geçip derede boğulmayalım”.

Aşırı rehavet, felaket getirmesin!

2. ASRIN PANDEMİSİ

Bütün dünyada son 50 yıldır giderek hız kazanan bir başka pandemi var ve maalesef Türkiye bu pandemiden en fazla etkilenen ülkelerden biri. Bu da obezite/metabolik sendrom/diyabet pandemisi. Bu pandeminin, deyim yerindeyse, iki virüsü var; birincisi bilinçsiz ve aşırı gıda tüketimi, ikincisi hareketsiz yaşam. Genç veya yaşlı, kadın veya erkek demeden herkesi etkiliyor. İlacı, aşısı yok. Aşı bulunma ümidi de yok.

COVID19’dan korunmak için izolasyon günlerinde fazlaca alınan, fakat ev yaşantısının verdiği rehavet nedeniyle yeterince harcanamayan kaloriler “yağ, göbek ve kilo artışı” ile karşımıza çıkacaktır. Kalınlaşan bel çevresi insülin direncine, artan insülin direnci de diyabete davetiye çıkaracaktır.

Yılın pandemisi ile asrın pandemisinin bu dayanışmasında kaybedenler, girdikleri rehavetten çıkamayanlar olacaktır.

Ne yapılmalı?

Yılın pandemisi için:

Görünen o ki, öyle kolay kolay tümden kaybolup gitmeyecek bu illet. Korona virüsünü tanıyoruz ve nasıl korunacağımızı da biliyoruz artık. Düşmanı hafife almaya gelmez, unutmayalım yeter.

Asrın pandemisi için:

Kontrollü bir hareket artışı, gereksiz kalorili beslenmeden, tütün, alkol gibi zararlı maddelerden kaçınılması, bel çevresinin inceltilmesi yeter.

Ellerimiz temiz, mesafelerimiz makul, adımlarımız çok ve sık olsun.

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI

OKUYUCU YORUMLARI

  • 27.06.2020 18:18:13

    İbrahim Dinç

    Çok teşekkürler sevgili hocam çok haklısınız çok güzel ve çok isabetli bir yazı, elinize, ağzınıza sağlık.Bence çok şey gibi bu ülkede metabolik sendrom ve prediyabet iyi anlatılmalı. Sevgi ve saygılarımla

YORUM YAZ

Top